5 Kasım 2013 Salı

Tekne, Boş Bir Su ile Doludur...

Yapacak onlarca iş ve okunmayı bekleyen sayısız sayfalar beni beklerken, kendimi burada buldum.. Epeyce olmuştu buralara uğramayalı, o yüzden biraz daha samimi ve uzun yazmamda sakınca olmaz sanırım…
(Öncelikle, bir davette tanıştığım ummadığım anda bloğumu uzaktan izlediğini ve eserleri çok beğendiğini söyleyerek beni mutlu eden adını unuttuğum tatlı anne; eğer tekrar buralara uğrarsanız  hâlâ sizin o güzel enerjinizle dolu olduğumu bilin…)
                                              “Tekne, boş bir sudan ibarettir” dedik…
Ebru ile uğraşanlar, önceleri hobi olarak başlar daha sonra hayatı teknenin içinde bulur. Tefekkür etmenin en güzel yollarından biri de ebrudur.. üstelik illa da ebrucu olmanıza da gerek yok; bir bakış ile esere katılan haleti ruhuyeyi anlayıverirsiniz. Yeter ki gönül gözünüz ile bakmayı bilin..
Bazen en özenli şekilde kerajini suya usul usul döker ve çırparsınız. En güzel kıvamıyla tekneye döker demlendirirsiniz. En tatlı renkleri seçer, suyunu, ödünü ayarlarken sanki elinizde uçmaya hali hazırda bekleyen kuş varmışçasına özen gösterirsiniz..
Artık herşey tamamdır; kerajin hazır, boyalar hazır, kağıtlar hazır…  Fırçayı incitmekten korkarak usulca boyayı karıştırır ve boyayı karajin ile buluşturursunuz. Her ince darbede dökülen damlalar büyür,büyür,büyür siz dökülen damlalarda hazdan boğulursunuz..
Tekne yüzeyi boyanın aşkıyla kaplanmıştır işte.. Elinize en uygun kalınlıktaki bızı alır istediğiniz renge dokunursunuz, sarı, yeşil, mor, mavi, siyah, fuşya, lahor,beyaz….. 35x50’lilik teknenin istediğiniz yerine bızınızı batırısınız. Renkler bayram havasında açılırken siz hayaller kurmaya başlarsınız; “ çok güzel bir çiçek olacak. Yok yok güzel demek az kalır harika olacak!” En ince ayrıntısına kadar istediğiniz çiçeği yapıp artık sudan kağıda almaya hazır olduğuna kanaat getirirsiniz..  Şamua kağıt değil  formula kağıtla buluşturmak için plan yaparsınız. Ve işte su üstüne resim yapmayı özüne dönderip kağıtla kavuşturursunuz.. Sergene götürüp kurutmak için sabırsızlandığınız kağıda baktığınızda tüm hayallerinizin tekne suyuna düştüğü an olur; renkler akmış, yatırma hatası yapmışsınız ve formüladan farkedemediğiniz kocaman da bir hava boşluğu olmuştur.. Ağlasanız yeridir ama içinize oturmaktan kendi kendinize söylenmekten başka bir şey de yapamazsınız. Uzun süre bakarsınız hatalı kağıda, ne umutlar ile yapmaya başlamıştınız oysa.. En güzel ebrunuz olacaktı belki de . özendiğinize mi yanasıznız, verdiğiniz emeğe mi, yoksa hayal kırıklığınıza mı…? Üstadlar teknenin de ruhu olduğunu söylerler, tekne sizi sevmemiştir zahir. Yoksa maşûkun aşıka reva göreceği iş değildir bu…!
                                           “Hayat da böyledir işte…”
Boş bir yer olan kendi dünyanızı en özenli şekilde hayallerle doldurursunuz. En güzel renkli hayaller ile şekillendirirsiniz. Hayalden gerçeğe geçemez o renkler ve siz kağıttaki boşluğa düşersiniz. Gözyaşlarınız tekne ile buluşmayı ister ama kursağınızdan gelen soğuk rüzgarlar ile gözünüzde donmuştur.. kendinize kızsanızda, “Kader” sizin için ebrusunu yapmıştır zaten. Zahir benim kaderimde de hayal renklerimin solması varmış deyip, en güzel sanatkâr olan ‘Sahip’inize hamd edersiniz…
Teknenizin renkleri kağıda, hayallerinizin ömrü de ömrünüze aktarılsın inşaallah…



10 Haziran 2013 Pazartesi

KARANFİL...

Kalabalığın arasında hepimiz yalnızız oysa.. Aynı renk, aynı duruş ile hep birlikte görünür, tek birey olduğumuzu unuturuz bazen.. Halbuki bir bütünde kaç ruh vardır...
 
 








1 Mayıs 2013 Çarşamba

MUHAYYEL..

Muhayyel; hayâl demektir.. Artık tüm iş ebrucunun hayal gücüne kalmıştır. Benim hayal gücümün düz olduğu bi' anımda yaptığım çalışma;)
 
 

Henüz tekneden yeni çıkarttığım ıslak kâğıdım..
 



Rengârenk;)
 

 
Pembe muhayyel..

 
Pıtırcık;)

 
Ve teknem karanfil açmaya başlar..


16 Nisan 2013 Salı

MURAKKA AKKÂSE. . .

Murakka: akkâse ebru kâğıdımıza fırca yardımıyla muhallebi sürüp mukavvaya yapıştırmaya ve akkâse renklerimize uygun battalımızla da pervaz yapma işlemine murakka diyoruz..


Tabii sadece yapıştırmayla iş bitmiyor, ince işlemler başlıyor. Önce trilin denilen ucu açık kalemimiz ile cetvel çekiliyor,


daha sonra cetvel çkilen yerleri doldurma işlemi başlıyor. Ben, bu işlm için 24 ayar hakiki altın kullanmayı tercih ettim. Biraz masraflı olsa da, sonuç görülmeye değer..


Altın sürme işlemi..

 
Altın, mat durdugundan mühre denilen akik taşı kalem ile parlatma işlemini yapıyoruz..


Bu işlemi yapmak bile ûsül gerektiriyor..

 
Ve son olarak rapido denilen kalem ile altın etrafına cetvel çekilerek çerçeveleniyor..



ve murakkamız çerçevelenmek üzere hazır..

 
Çerçeveli hali ise, Haziran'da "Feshane'de,dünyanın en büyük el sanatları sergisi"nde olacaktır inşaallah..
 Tüm sanat severlere duyurulur;))
 
Hocam Şeyda Özden'e Minnet  ve Saygımla...

3 Nisan 2013 Çarşamba

Akkase Tugra

Fatih Sultan Mehmet Han'a ait tugra ve Akdemsettin Hazretlerine ithafen yazdigi dortlugu. Yapim asamasi bi'hayli zor ama bir o kadar da gurur verici akkase calismasi..
Bir Saha Kul Oldum Ki
Cihan O'na Gedadir
Bir Maha Tutuldum ki
Yuzu Semsi Zuhadir...
(Sultan Muhammed Han Aleyhi Rahme)



21 Mart 2013 Perşembe

BAHAR GELDİ..

 
 
 
Havalar henüz ısınmış olmasa da, takvimler artık baharı gösteriyor ve tekneler papatya açmaya başlıor;) Emirgân laleleri açarken, yine tekneler de eşlik ediyor..
 
Tüm ebru severlere güzel baharlar;)
 
 




10 Mart 2013 Pazar

"Ya Fettah"

En yeni tablom: " Ya Fettah".. Allah'in 99 isminden biridir ve "Ey Kapilari Acan" anlamindadir. Arkadasimin siparisi izerine yaptigim bu tablo, insallah hayir ve bereket kapilarinin acilmasina vesile olacaktir...

8 Mart 2013 Cuma

TABLOLAR..

Teknede ayrı, kağıtta ayrı, çerçevede ayrı güzeldir ebru.. Teknede yorulur, kağıtta dinlenir, tablo haline de sevinirsiniz işte =)
 
 
 
 
 
"Fefirru İlallah; Allah'a Feragat Edin!"
 
 
  "Barekallah; Allah Mübarek Eylesin!"
 
 
"Murakka Lale"
 


7 Mart 2013 Perşembe

OSMANLI LALESİ..

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim; O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim. Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur. Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale, Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale. İstanbul benim canım; Vatanım da vatanım... İstanbul, İstanbul...
(N.F.K)
 
 
 
 



5 Mart 2013 Salı

ATÖLYEMİZ..

Bilmeyen bilmez, pasaklı gibi görünen atölyeler aslında tahayyüle açılan birer kapıdır!
 
 
 













SUYUN MEŞK-İ SERGİSİ..

Gçtiğimiz yılın (2012) Nisan ayında, Taksim Metro'da açtığımız sergimize ilgi büyüktü.. İnşallah tekrarı da nasip olur.. işte o sergiden bazı görüntüler;
 
 
 
Geleneksel sanatların ustadan çırağa aktarılma macerası 'meşk'.
Sanat, sanatkâr ve talebe üçlüsü arasında gerçekleşen bu serüvenin bir de destekleyen gücü var: Aşk yani o sanata duyulan sevgi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eğitimi Kursları'nda (İSMEK) 4 yıldır usta öğretici olarak çalışan Şeyda Özden'in öğrencileriyle birlikte açtığı ebru sergisi de ismini bu serüvenden alıyor: Suyun Meşk-i.
Dün Taksim Metro Sergi Salonu'nda açılan sergide toplam 80 eser yer alıyor. Sergideki eserler, geçmiş ile günümüz arasında renklerle manevi bir köprü kuruyor adeta. Son on-on beş yıldır yoğun alaka gören geleneksel sanatların bu köprü vasıtasıyla geleceğe intikali açısından İSMEK kurslarının da özel bir önemi var. Aynur Özyurt, Bahtiyar İsmail, Büşra Kaplan Muslu, Elif Şeker, Elmas Beder, Emine Öztoprak, Enes Akengin, Fatma Taşçı, Fidan İnci, Hacer Çarıkçıoğlu, Hatice Seçgül, Leman Geyik, Leyla Karaman, Medine Özhan, Merve Koç, Meryem Arıcı, Nagihan Duru, Nilüfer Doğan, Nurcan Meydan, Saadet İkiz, Salih Küçüktepe, Suna Aygün Akyol, Şenay Koçak, Tuğba Şahin, Tuğba Yıldız, Yasemin Bayram, Zeliha Hacıalioğlu'nun eserinden oluşan Suyun Meşk-i sergisi, 15 Nisan'a kadar görülebilir.
KÜLTÜR-SANAT
(ZAMAN)
 
 






 
Fuat Başar