30 Haziran 2014 Pazartesi

"AŞK"ın Tanımı...

Sanat dedik, aşk dedik, gönül vermek dedik, peki sahi neydi bu gönül işi, aşk işi?..  Aşkın tanımını bilmeden nasıl ulaşılır ki meşke? Ya da ilahi “AŞK”a? Kainat aşkın tecellisi ise, bu kadar basit midir maşuk olmak? Yaradandan ötürü yaratılanı sevmekten geçip sadece yaratılanda varolmak!..
Sanki gitgide daha da eskilerde kalıyor masum sevgilerimiz.. Çocukluğumuzun saf hallerine hasret, hatıralar ile mutlu olmayı bilen nesilleriz. Seyyar dönme dolap ile en mutlu çocuklar oluverirdik. Leblebi tozlarını fazla hüptürdüğümüzde öksürmekten gözlerimiz sulanırdı, dondurma külahlarının sonunu asla yemeyen hijyen insanlardık. Mahalle aralarında halı yıkanan, difriz  denen icat yokken ateş yakıp kanserve kaynatılan günleri de gördük. Ondandır ne vakit ucuz deterjan ya da odun kokusu alsam çocukluğuma dönmem..
O zamanlar Hakan Peker  şarkılarındaydı aşk. Hayat Ağacı’nda, Yalan rüzgarı’nda, Osman Yağmurdereli ile Mehmet Alantuğ’un polisiye dizisinde, Selin Aktan’ın akşam kuşağında..  Akşam ezanı okununca eve dönüşlerimizdeydi mesela. Soba üzerinde sıcak ekmekte, annemizin elleriyle yaptığı cokokremde, akşama kadar yapılan yaramazlıkların faturasını akşama babaya ödeyeceğini düşünmelerdeydi..
Gel zaman git zaman büyüdükçe kirlenmeye başladı dünya.. Üstelik o kadar yavaş oldu ki renklerin griye döndüğünü ancak büyüyünce anladık..
İnsan fıtratında vardır aşk, başka insana  bahşetmedikten sonra da hiç bi’ sıkıntısı olmayandır.. Aileni sevsen, okulunu sevsen, arabanı, hatta parayı sevsen yine de bir insanı sevdiğinden daha az üzülürsün.. İnsanın bi’ yanı aşka diğer yanı kışa dönüktür çünkü; hiçbir şey olmazsa bi’ yerde pil biter ömür tükenir yine yalnız başına kalırsın.. Bu yüzden kendine kocaman duvarlar örer insan ki kırılması, yıkılması hemen öyle tez olmasın..

Ne var ki vakti saati hesaplayamayacak kadar acizdir insan, “KÜN, FEYEKÜN” denmesi ile açılır tüm kapılar. En hayal edilmedik güzellikler ile dolar, en mutlu etmeye programlı halini serbestçe bırakır. İlahi “AŞK” a teşekkürünü ederken tefekkürünü ihmal eder. Hiç bozulmayacak sandığı huzurun kapısında yatıp kalkar.. Aldığı dualar sigortasıdır insanın ki ondan böyle emin ve mağrururdur. Çünkü o dua ki, bir şeyh-i faninin küçük bir rızası sayesinde Peygamber diyarına misafir etmiştir. İmtihan ihtımalini düşünmeden ilerlenen her adımın yere çakılması daha kuvvetli olur!..
İsyan sadece sözlü olmaz! Nedenlerin içinden çıkamıyorsa insan, göz suyunu fazlaca harcamışsa, ya da doktor yüzü görmemişken bedeni her geçen gün error veriyorsa bu isyandır ve “AŞK” bu değildir!
Eğer her gün RABB’ine bir adım daha yaklaşıp, hamd ve tefekkürünü tam yapıyorsan senden sahipli kim olabilir ki? Yıllar önce anlamını dahi tam olarak bilmediğim bi’ beyit duymuştum:
“ Zahidlere ver cenneti
Müştakıdır anlar kati
Ben isterem ol hazreti
Arzu sema ne me gerek?
Ben di tacir değilem
Ben ticaret itmezem”
Açıklamayı yapan kişiyi dinleyince de çok etkilenmiştim “ Allah’ım, sen hakedenlere ve isteyenlere cennetini ver! Ben sadece SENİ istiyorum. Ben ticaret ehli değilim ki ne kadar ibadet o kadar cennet isteyeyim! Ben SENİ istiyorum! Ben SENİ istiyorum! Ben SENİ istiyorum!!!

Dünyada cennet için, cehennemden korunmak için ibadet edip salih kişi olunca nerede kaldı “AŞK”..?  Menfaatten öteye gider mi ki? ALLAH’a malik olan neden mahrum kalır ki?  Her imkana sahip nihilist bir insanın huzur için kıvranırken gördünüz mü? Ya da sahte mutluluk oyunuyla kendini oyalayanları…?
“AŞK”  O’dur ki, seni asla yarı yolda bırakmaz! Doğmamış çocuklarının şefkati ile huzurunu verir. Sıkar, yoklar ama bunaltmaz, hamdettikçe şükre ulaştırır. Mahzun eder ki yakıştırır “ El Hüznü Refigi” diyen SEVGİLİ ile mukarrip olursun.. Ve kimseye ah etmez, gönül koymaz, gelenin YARADAN’dan geldiğine emin olursun…

İşte bunlar hep
"AŞK"tır!
. . .

24 Haziran 2014 Salı

Pembe Aşkı. . .


Biraz Beyaz, Azıcık Kırmızı Eşittir Pembe…

“Umudun rengi var mıdır” diye sorsalar sanırım “pembe” cevabını veririm. Beyazın saflığına kırmızının tutku ve keskinliğini eklersek pembe bi’ düşümüz, umudumuz olabilir.
Neler yapılmazki pembe ile; hayal kurulabilir, rüya görülebilir,tekneye çok güzel bi’ çiçek kondurulabilir… Tekneye çiçek yapmak da yürek işidir tabii, su üzerine pembe hayali resmetmek. Az öd koyarsan çiçeğin açmaz, çok öd eklersen de pembe rengin suyun dibine çöker de pembe çiçeğin açmadan suya gömülür..
İşte  bugün suyun dibini boylamış pembe ile hemhal oldum. Sudan korkan bünyem ile tekne derinliğine dalarmışçasına daldım derinlere, kendim sordum pembeme  kendim cevapladım..
+Senin bi’ adında şeker, şekersin sen pembe! Peki nasıl oluyor da böyle acıtabiliyorsun?
_ Beni acıtan sensin, ödümü fazla kaçırmış olmalısın ebrucucum !
+Haklısın acı pembem, haklısın. Herkes ne ederse kendi eder, kendine eder… Kocaman çiçek yapmak için damlattığım ödler, seni açmadan soldurdu, beni solduğunda acıttı..
Tam da bu sırada mazimin hoş sesi bize eşlik etti “iki yabancı, birlikte ama yalnız” bak dedim pembeme, bu şarkı bizim için birlikteyiz ama yalnızız, sen pembe ben  renklerini yitirmiş gökkuşağı.. Hem benim renklerimdensin hem ayrısın..
Suyun dibini boylamış olduğu halde gülümsedi pembem, gülümsemesiyle gülücüğüm oldu..
Ve pembeye boyandı yer, gök,ruh,beden… “Nerde olursan ol, hissedildiğin yeresin”  pembem dedim ve sudan çıkarıp kağıtta, mısralarda okudum pembemi…

15 Nisan 2014 Salı

Bahar Geldiii;)))

Uzun süredir fotoğraf eklemediğimin farkına vardım ve vizeler arası kaçamak yapıp sümbülcüğümü ve gülcüğümü bu postta paylaşmak istedim..
"Her sabrın sonu selamettir!" diye boşa söylememişler; bulutlu günlerin ardından çok şükür güneşli günler yüzünü göstermeye başladı ve haliyle bu durum teknelere de yansıyıp güller tomurcuklandı bile ;) 
Ebrularıma geçmeden önce naçizane bi' ebrucu tavsiyesi: "hayat başkaları için yaşanmayacak kadar kısa! Ağlayabilmenin de nimet olduğunu bilin ve her sıkıntının sizi "oldurma"sına izin verin! Hamlıktan pişmeye doğru ElhamdüLİLLAH...!"











1 Mart 2014 Cumartesi

Ebru Aski. . .

 Bu postu ne ebru ne de tekne fotografiyla suslemek istedim. Cunku sadece tekne ve kagittan ibaret degildir ebru...
  Su an sabahin ilk isiklari ve mavi ile yesil arasinda dalgalanan deniz uzerinde, arabalar ile dolu vapurda karsiya geciyorum. Denize dusmemi engelleyen tek sey sirali zincirler ve ben ilk kez suya bu kadar yakin oldugumu hissediyorum. Suda damla olmak gibi garip duygular icindeyim... 
Ve soguk ruzgarlar esliginde yeni yeni agaran karsi taraflari izliyorum. Gri, kirmizi, yesil, siyah, beyaz... Biraz gri, biraz beyaz ile karistirilip boz bir zemin uzerine yesil sapli, siyah hareli bir cicek kondurdum bile.
 İnsan her yerde sevdiginin suretini gorurmus, tekneden daha sevgili ne olabilir ki? Sevgilinin huzuruna muhtacmis, tekneden daha huzur veren sey ne olabilir ki? Ve sevgilinin zenginligini istermis, boya ve odden gayri zenginlik ne ola ki..? 
  Rahmetli Ustad Mustafa Duzgunman hocamizin haleti ruhiyesini daha yeni yeni idrak edebiliyorum; ne kadar zor sartlar altinda tekne actigini,  cok zengin olabilecegi halde dunyalik mala tamah etmeden, yilmadan, ask ile ebru yapmasinin sirrini, ebru teknesi ile tanismamin 5.yilinda cozmeye basladim. Elhamdulillah, su sira hem maddi hem de prestij olarak gayet guzel yerlerden is teklifi geliyor da teknemden ayrilmaya gonlum razi olmuyor. Suyun uzerine 3-5 renk atip sekillendirmek isi degil bu! Gonul isi, muhabbet isi, sadakat isi! Hayatin ciceklerini suya cizmek degil, suda gorduklerini hayatina naksetmek isi!..

24 Ocak 2014 Cuma

KARMA AŞK...

Boş vakitlerinizi  değerlendirmek, sertifika koleksiyonunuza bir yenisini daha eklemek için kayıt olduğunuz ebru kursu, sizi ebrucu olma yolunda ilerleyenler koleksiyonuna ekler ve divane olarak “aşk-ı ebru”ya daha da meftun olarak  devam edersiniz..
Başkalarının tiksindiği öd, neft, kerajin, boya  kokusu sizin bağımlılığınız  oluverir…
Ey benim sevgime ihanet etmeyen, halet-i ruhiyemin aynası, göznurum, sadık dostum, güzel teknem; Allah, seni benden beni de senden ayırmasın!






 














5 Kasım 2013 Salı

Tekne, Boş Bir Su ile Doludur...

Yapacak onlarca iş ve okunmayı bekleyen sayısız sayfalar beni beklerken, kendimi burada buldum.. Epeyce olmuştu buralara uğramayalı, o yüzden biraz daha samimi ve uzun yazmamda sakınca olmaz sanırım…
(Öncelikle, bir davette tanıştığım ummadığım anda bloğumu uzaktan izlediğini ve eserleri çok beğendiğini söyleyerek beni mutlu eden adını unuttuğum tatlı anne; eğer tekrar buralara uğrarsanız  hâlâ sizin o güzel enerjinizle dolu olduğumu bilin…)
                                              “Tekne, boş bir sudan ibarettir” dedik…
Ebru ile uğraşanlar, önceleri hobi olarak başlar daha sonra hayatı teknenin içinde bulur. Tefekkür etmenin en güzel yollarından biri de ebrudur.. üstelik illa da ebrucu olmanıza da gerek yok; bir bakış ile esere katılan haleti ruhuyeyi anlayıverirsiniz. Yeter ki gönül gözünüz ile bakmayı bilin..
Bazen en özenli şekilde kerajini suya usul usul döker ve çırparsınız. En güzel kıvamıyla tekneye döker demlendirirsiniz. En tatlı renkleri seçer, suyunu, ödünü ayarlarken sanki elinizde uçmaya hali hazırda bekleyen kuş varmışçasına özen gösterirsiniz..
Artık herşey tamamdır; kerajin hazır, boyalar hazır, kağıtlar hazır…  Fırçayı incitmekten korkarak usulca boyayı karıştırır ve boyayı karajin ile buluşturursunuz. Her ince darbede dökülen damlalar büyür,büyür,büyür siz dökülen damlalarda hazdan boğulursunuz..
Tekne yüzeyi boyanın aşkıyla kaplanmıştır işte.. Elinize en uygun kalınlıktaki bızı alır istediğiniz renge dokunursunuz, sarı, yeşil, mor, mavi, siyah, fuşya, lahor,beyaz….. 35x50’lilik teknenin istediğiniz yerine bızınızı batırısınız. Renkler bayram havasında açılırken siz hayaller kurmaya başlarsınız; “ çok güzel bir çiçek olacak. Yok yok güzel demek az kalır harika olacak!” En ince ayrıntısına kadar istediğiniz çiçeği yapıp artık sudan kağıda almaya hazır olduğuna kanaat getirirsiniz..  Şamua kağıt değil  formula kağıtla buluşturmak için plan yaparsınız. Ve işte su üstüne resim yapmayı özüne dönderip kağıtla kavuşturursunuz.. Sergene götürüp kurutmak için sabırsızlandığınız kağıda baktığınızda tüm hayallerinizin tekne suyuna düştüğü an olur; renkler akmış, yatırma hatası yapmışsınız ve formüladan farkedemediğiniz kocaman da bir hava boşluğu olmuştur.. Ağlasanız yeridir ama içinize oturmaktan kendi kendinize söylenmekten başka bir şey de yapamazsınız. Uzun süre bakarsınız hatalı kağıda, ne umutlar ile yapmaya başlamıştınız oysa.. En güzel ebrunuz olacaktı belki de . özendiğinize mi yanasıznız, verdiğiniz emeğe mi, yoksa hayal kırıklığınıza mı…? Üstadlar teknenin de ruhu olduğunu söylerler, tekne sizi sevmemiştir zahir. Yoksa maşûkun aşıka reva göreceği iş değildir bu…!
                                           “Hayat da böyledir işte…”
Boş bir yer olan kendi dünyanızı en özenli şekilde hayallerle doldurursunuz. En güzel renkli hayaller ile şekillendirirsiniz. Hayalden gerçeğe geçemez o renkler ve siz kağıttaki boşluğa düşersiniz. Gözyaşlarınız tekne ile buluşmayı ister ama kursağınızdan gelen soğuk rüzgarlar ile gözünüzde donmuştur.. kendinize kızsanızda, “Kader” sizin için ebrusunu yapmıştır zaten. Zahir benim kaderimde de hayal renklerimin solması varmış deyip, en güzel sanatkâr olan ‘Sahip’inize hamd edersiniz…
Teknenizin renkleri kağıda, hayallerinizin ömrü de ömrünüze aktarılsın inşaallah…



10 Haziran 2013 Pazartesi

KARANFİL...

Kalabalığın arasında hepimiz yalnızız oysa.. Aynı renk, aynı duruş ile hep birlikte görünür, tek birey olduğumuzu unuturuz bazen.. Halbuki bir bütünde kaç ruh vardır...